Sto Galata Tha Pyo Krasi, Sto Pera Tha Methiso*
Dedelerimiz aynı sokaklarda top koşturdu dedeleriyle,
babalarımız da babalarıyla.
Ninelerimiz aynı kanaviçeyi işledi nineleriyle,
annelerimiz de anneleriyle...
Evlerimiz duvar duvaraydı, bahçelerimiz yan yana,
dinimiz, dilimiz biraz farklıydı ama,
geleneklerimiz, kültürümüz çok yakındı...
Aynı masayı donatırdı yemeklerimiz.
Ayni Çilingir sofrasındaydi rakımız, uzomuz ve mezelerimiz...
Ayni şarkılarını söyler, aynı çiftetelliyi,
aynı Ege zeybeğini oynardık.
Aynı şeylere gücenir, iç çeker,
aynı şeyleri dert eder, efkarlanırdık...
Fıkralarımız da aynıydı, kahkahalarımız da.
Küfürlerimiz de, naralarımız da...
“Kordon“u, "körfez"i, "manav"ı, "marul"u dilimize aldık,
"keyif"i, "mangal"ı, "misafir"i, "musakka"yı verdik dillerine...
Aynı topraklara basardı ayaklarımız, aynı havayı solurdu ciğerlerimiz.
Edirne'de, İstanbul'da, Kastamonu'da, Muğla'da, Nevşehir'de,
hatta benim küçük cennetim Datça'da...
Bir zamanlar Rumlar yaşardı burada...
Alparslan, Anadolu'ya geldiginde buradaydılar,
Fatih, İstanbul'u aldığında da.
Yıllar sonra, vatan kurtulduğunda,!
Düşman denize döküldüğünde!
İki milyondu sayıları;
Beş Anadolu'ludan biri Rum'du.
Komşumuz Maria,
meyhanecimiz Yorgo,
bayramlarda babamızdan sonra elini öptüğümüz Dimitri Amca...
Çoktular...
Kurtulan vatanda çıbandılar,
Artık bu bahçede dikendiler, ayrıktılar,
denize dökülen düşmana dosttular...
Oysa,
Atatürk'ün,
"57. Alay eğer süngü takıp düşmanı göğüslemeseydi, şimdi bu vatanın semalarında başka bayrak dalgalanıyor olacaktı..."
diye gururlandığı 57. Alayda,
ve Anadolu'nun birçok cephesinde askerdiler,
Dimitriyoti Amca (1) gibi yüzlercesi, binlercesi,
Çanakkale’de, Yemen’de, Trablusgarp’ta, Polatlı’da, Haymana’da, İzmir’de can verdiler...
Ama artık çoktular...
Göze batan boynuzdular...
Cumhuriyet sevincinin arifesinde,
Mübadele (2) dediler ilk göçün ismine,
altlarındaki halıyı çekercesine, ayakları altından kaydı vatanları.
Bir gecenin sabahında uyanıp baktıklarında, yersiz yurtsuzdu ayakları.
Bir elinde çocukları, bir elinde bavulları, yakında geri döneriz umutları,
Etlerinde, kanlarında, canlarında ve gönüllerinde Anadolu‘nun izleri,
Bindirildikler gemilerden, trenlerden salladıkları mendilleri,
ve yurt topragına bıraktıkları son göz yaşları...
Aralarında hiç Rumca bilmeyen Karaman Türkleri de vardı.
Tek suçları Müslüman değil, Hıristiyan olmaktı.
Onlar da ikiyüzbin kadardı...
Azaldılar...
Ama hala çoktular...
Tam bitti derken,
Varlık Vergisi'yle (3) büküldü belleri.
İflas eden, korkan binlercesi terk etti doğdukları yerleri...
Biraz daha azaldılar...
Yine de çoktular...
Sonra, evleri işleri yağmalandı alti – yedi Eylül (4) gecesi.,
kiliselerinin çanlari indirildi,
Kadınlarının namusu kirletildi.
Korku ve şiddet binlercesini daha bezdirdi.
Onlar da bıraktı dedelerine dedelerinden kalan evleri...
İyice azaldılar...
Ama yine de çoktular...
Yıllar sonra „Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır“ (5) gazı pompalandı,
Bu sefer de İnönü’nün Tosunları sokaklara daldı,
Bir gün içinde burayı terk edin denildi.
Banka hesapları donduruldu,
yanlarına sadece yirmi kilo yük ve iki yüz lira almaları uygun bulundu.
Onlar da gemilere, trenlere dolduruldu...
Azaldılar...
Fakat hala çoktular...
On yıl sonra, yine Kıbrıs bahanesi (6) sürüldü ortaya.
hainlikle, ajanlıklik ve ihanetle suçlandılar, horlandılar, dışlandılar,
kırılan gururlarıyla terk ettiler Ege'nin bu yakasını...
Yeni vatan memleket değildi,
acıydı, hasretti, bunalımdı, intihardı.
Göçtükleri yerlerde, doğdukları yerlerin hasreti sardı.
Denizin o kıyısından bu kıyısına bakıp,
içmek, efkarlanmak, şarkı söylemek vardı...
Siz hiç Rembetiko dinlediniz mi?
Türkiye’de,
"Yunan dölü",
Yunanistan’da
"Türk tohumu" ydular...
Kaderleri, doğup büyüdükleri topraklarda,
memleket bildikleri yurtta,
ecnebi olmak,
azınlık olmak,
ya da her zaman diken üstünde oturmak,
yabancısı oldukları suyun ötesine sürülmekti...
Onlardan arda kalan,
içinde sessizliğin dolaştığı yıkıntı sokaklar,
taşları parçalanmış mezarlıklar,
döküntü kiliseleriyle terk edilmiş köylerdi.
Vasili'siz Anadolu,
Maria’siz adalar,
Fanis'siz Beyoğlu,
Fiko'suz Galata'ydı...
Onlardan sadece,
"en büyük gizli tehlike" oldukları söylenler,
"İstanbul'u yine Konstantinopolis yapacaklar" denilenler,
"Fener ve Balat'a Ortodoks Vatikan'i kuracaklar" diye manset edilenler,
Bayramları, ayinleri olaylı geçen,
Haliç'in dibine atılan haçı çıkarırken protesto edilen yalnızca bir avuc kaldı...
Azaldılar...
İyice azaldılar...
Artık,
Bin, ikibin kişi kaldılar,
Çoğu huzur evlerinde yaşayan,
Fener ve Balat'ın ölümü bekleyen ihtiyarıydı onlar,
bu toprakların çamuruyla yogurulmuş gelin bulamayan damatlar,
damat bulamayan gelinler...
Zamanın geçmesini bekleyen Anadolu’nun son Rumlar....
Gökhan Özkan
Nürnberg 2002 Mayis
Yeni düzenleme 2009 Mayis
*Sto Galata tha krasi, sto Pera tha methiso
Ke mesasto Yedikule, kopela tha gapiso
Ehe ya Panaya,ta milisame
Oniro itane, ta lisomonisame
Şarap içtim Galata'da, sarhoş oldum Pera'da
Bir kız sevdim Yedikule'de
Hoşça kal Meryem Ana, bu bir sohbetti,
Bir rüyaydı, unuttuk gitti.
(1) Çanakkale'de şehit olan doktor yüzbaşı. Mustafa Kemal'in silah arkadaşı. Mezar taşı Çanakkale Şehitliği 57. Alay Şehitleri bölümünde. İstiklal madalyası verilen ailesi Türkiye'den göçmek zorunda kaldı.
(2) 1923 yılında, Türk ve Yunan hükümeti tarafından imzalanan değişim anlaşması. Anadolu'daki 1 milyon 200 bin Rum'un, Yunanistan'a, Yunanistan'daki 500 bin Türk'ün Türkiye'ye gelmesi hadisesi.
(3) 1942 yılında alınan bir kararla, takdir komisyonlarının itiraz edilemeyen Varlık Vergileri tesbiti. Vergi borçlarının 15 gün gibi kısa bir zamanda ödenme zorunluluğu. Özellikle gayrimüslümleri hedef alan uygulama, binlerce iflas, ekonomik yıkım. Vergilerini ödemeyenler / ödeyemeyenlerin Aşkale çalışma kamplarına sürülmesi.
(4) 1955 yılında Atatürk'ün evine bomba atıldı haberiyle başlayan olaylar sonucu 3 bin 584'ü Rumlara ait olmak üzere 5 bin 538 ev ve işyerinin yağmalanması, 73 kilisenin tahrip edilmesi ya da yakılması, 200'e yakın tecavüz olayının tespiti. Bir Ortodoks papazın diri diri yakılması, mezarlıkların tahrip edilmesi. (Yıllar sonra,Yassıada Mahkemeleri sırasında Atatürk'ün evine bombayı atanın bir Türk istihbarat mensubu olduğu, bu kişinin de kolay terfilerle en yüksek idari makamlara kadar yükseldiği, daha sonra da sağcı gazetelerimizden birinde köşe yazarlığına başladığı ortaya çıktı.)
(5) 1963 yılında Kıbrıs'ta Türklere yapılan saldırılar üzerine, dönemin İnönü hükümetinin 1964 Kararnamesini çıkartması, Atatürk ve Venizelos'un 1930 imzaladığı "İkamet, ticaret ve seyrisefanin" anlaşmasının tek taraflı iptali. 12 bin 592 Yunan vatandaşı, onlara evlilik ve iş ilişkisiyla bağlanmış 18 bin Türk vatandaşı olmak üzere toplam 30 binin üzerindeki insan Türkiye'den sürülmesi.
(6) 1974 yılında, dönemin Ecevit Hükümeti'nin, Kıbrıs'taki gelişmelere müdahale etmek amacıyla, Ada'ya askeri harekat düzenlemesi. KKTC'nin doğumu.
30 Mayıs 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder